8 Ağustos 2013 Perşembe

Ölüm Şarkısı

    Notaların uyumu kadar olamadı hayat ile olan uyumum. Yavaş yavaş çalan müziğin içindeyim şimdi. Düşlerdeki gibi,uçuyorum. Yaşamım boyunca varamadığım yere doğru uçuyorum. Hissediyorum,notalar hızlanıyor,şimdi bir üflemeli girdi araya. Daha yükseğe, daha,daha...Ölüm mü bu? Ölmek böyle bir şey mi? Daha erken değil mi? Boğaz'a karşı son bir çay içseydim.O gün  demlediğin çayı içmediğim için pişmanım şimdi,çok tuhaf.
   Yo,olamaz araya yaylılar girdi. Bu iyiye işaret değil! Korkuyorum. Ne olacağını bilememek korkutuyor beni. Daha sorularımın cevabını almamıştım,kim olduğumu bilmiyordum ki daha. Hatam yanlış zamanlarda yanlış kişilere sormak oldu bütün sorularımı.
    Şimdi de bir bulutun üstündeyim.Bir kadın sesi duyuyorum,ne dediğini anlamıyorum ama sanırım artık bir önemi yok. O kadın annem ve seni seviyorum çocuk diyor.Keşke 11 yaşındayken anneme beni yıkaması için izin verseydim.Büyüyordum,utanıyordum ve çıkmasını istemiştim artık banyodan.
   İşte son kez dans etmem için vals..ram pam pam, ram pam....Ayaklarım çıplak ve saçlarım ıslak. Filmlerdeki kadınlar kadar güzelim,masallardaki kadar cesur. Çünkü belime bağlı olan hiçbir ip yok ve ben uçuyorum.En son gördüğüm kaplumbağayı hatırladım şimdi. Bana baba gibi bakıyordu.Düşünceli ve durgun ve ciddi.Derdimi anlatamadığım babam, ben lisedeyken anlatsaydım sana onu, ne söylerdin diye merak ediyorum şimdi.Üşüyorum baba,sense hep ciddi hep düşüncelisin.
  Ve sanırım artık sona eriyor müzik.Sesler azalıyor,gözüm kaşınıyor,kirpiklerimin dipleri acıyor. Yatağımdayım,akşam çökmüş iyice. Dışarıda çocuk sesleri,son bayramım diye geçiriyorum içimden ve yalnızım. Daha erken diyorum,bayram şekeri bile yemedim henüz. Hiç olmazsa son kez bir Eleni Karaindrou şarkısı çalınsın. Hay Allah, unutmuşum yalnız olduğumu.

                                                                                                                                              3 Mart 1995
                                                                                                                                             

11 Şubat 2013 Pazartesi

SESSİZ SİNEMA


                                                                 SESSİZ SİNEMA
   Sizlere hayatımın bir gerçeğinden bahsetmek istiyorum bu akşam,dedi.Ayaklarının yere değmediği bir sandalyede oturuyordu.Sandalyenin üstü ağaç reçinesi olmuştu ve hala farkında değildi,ayağa kalktığında pantolonuna bulaşmış olan reçineyi fark edecekti ve lanet edecekti ve bu reçinenin nereden geldiğine dair kafa yoracaktı ve sonra bunu düşünmekten vazgeçip çantasını alıp gidecekti.Hayatım boyunca beni yalnız bırakmadınız hep destek oldunuz; sevgilimden ayrıldığımda,annem öldüğünde,paraya ihtiyacım olduğunda,dedi ve sustu.Ağzı kurumuştu,heyecanlıydı. Kim niye benim hayatımın gerçeğini öğrenmek istesin ki diye düşündü. Aslında benim hayatımın gerçeği belki sizin de gerçeğinizdir dedi.Kızdı kendine,yine yüzüne gözüne bulaştırıyordu her şeyi. Omurgasını dikleştirdi ve devam etti.İnsanlar, dedi,insanlar yalan söylüyorlar.Bu neydi şimdi? Bunca hazırlığı bunu söylemek için mi yapmıştı? Aslında ben,dedi,ben yalan söylüyorum.Hatta bana yalancı diyebilirsiniz,ben bir yalancıyım.Kandırdım hepinizi. Tıpkı sizin gibi. İyi gidiyor. En iyi arkadaşım olduğu için sevmedim onu en iyi arkadaşım var diyebildiğim için sevdim.Annem öldüğü için değil yalnız kaldığım için üzüldüm.Aslında aşk acısı çekmiyordum sonu gelmiş alışkanlıklarıma alışmaya çalışıyordum.Aslında iyi biri değilim öyleymiş gibi yapıyorum,buna kendimi alıştırıyorum o kadar.Sizin gibi.Yutkundu.Etrafına baktı.Ayağa kalktı,bir süre öylece durdu sonra çantasını aldı,ışıkları söndürdü kapıyı kilitleyip gitti.